köpeğime duygusal bir yazı

Posted on 19 Mayıs 2012 tarafından

2


Geçen hafta yazdığım mesaj dolu köpeğim‘in bu sefer duygusal mesajlarına dair sene başında yazdığım bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Bilmeyenler için hem Coffee’nin aramıza katılış hikayesini hem de bir köpeğin sevgi gösterme biçimini dile getirmeye çalışmıştım.

O gün benim için çok değerliydi. Coffee’yle aramızdaki ilişki değişti. Ben de bu bayram gününde bunu tekrar hatırlamak istedim sanırım.

Bir müddet seyahatte olacağım. Dönünceye kadar köpek dostlarımıza ve tüm canlılara iyi bakın.

Görüşmek üzere..

Neslihan

mindmills.wordpress.com

*****

Aşk nedir? Kime hissedilir? Sevgiline mi? Kendi çocuğuna mı? Peki ya köpeğine?

Coffee’yi geçen sene Şubat’ta Tuzla Hayvan Rehabilitasyon Merkezi’nden sahiplendik. Bu isimsiz, kimsesiz, kaçmış mı terkedilmiş mi bilmediğimiz yavrucak bedbaht durumdaydı. Uyuzdu, sırtının yarısı tüysüzdü, pembe derisi görünüyordu. Gözlerinde konjektivit vardı, kıpkırmızı ve kanlıydı. Barınak hastalığı denen bol aksırıklı bir ciğer iltihaplanmasından muzdaripti, kasıla kasıla öksürüyordu. Sıskaydı, hem kilosu azdı, kansızdı, hem bünyesi zayıftı. Bunlar sadece fiziksel semptomlardı tabi.

Bir yandan depresyondaydı. Eve ilk geldiğinde heyecanla etrafı dolaşıp koklayacağını düşünürken ona gösterdiğimiz odaya yerleşti ve şiltesinden hiç kalkmadı. İlk gecenin ertesi sabahı kendiliğinden kalkıp yanımıza gelmedi, ona seslendiğimizde hala yerinde olduğunu anladık. Bir seslenme sonra kendi odasının kapısına geldi, sonrakinde koridora çıktı, bir sonrakinde de ancak bizim odanın kapısına kadar gelip durdu, içeri giremedi. Fazla hareketli de değildi, oyuncu da. Yaşının 4 ila 6 arasına olduğunu tahmin ediyorduk ama hasta olduğundan net bir sonuca varamıyorduk.

Hemen antibiyotik, vitamin, bol proteinli kuru mama ve aşı tedavisine başladık. Haftada bir iki kere veterinere gidiyorduk, kontroller yapılıyor, tartılıyor, kan testi, aşılar, uyuz için ilaçlı yıkamalar, konjektivit için kortizonlu damlalar, balsamlar vs.

1 haftada toparlamaya başladı, mizaç değişti, oyuncaklara tepkiler, hafif tezahüratlar, misafir gelince küçük heyecan durumları. 10 gün sonra ilk defa evde yalnız bırakma denemesi yaptık. Hafif bir panik, biraz uluma, ağlama ama 2 dakika sonra kesilen sese yarım saat sonra eve dönerek karşılık verdik. Büyük bir kavuşma oldu, güvenini kazandık. 1.5 ay sonra uyuzu tamamen geçtiğinde kendisine artık bir yatak alma vakti gelmişti. Eve yatağı getirdiğimizde daha salona mı koysak koridora mı diye bakarken kendisi için olduğunu anladı ve direkt içine yerleşti. Yüzündeki mutluluğu anlatamam. O gece kafasının altında oyuncak kuzusu, ağzında kemiğiyle horlayarak uyudu, yatağının içine yerleştikten sonra yanımıza hiç gelmedi. Artık bizimleydi, kalıcıydı, bunu anladı, bize de çok iyi anlattı.

Bundan 2 ay sonra güçlendi, kuvvetlendi, kilo aldı, tüyleri uzadı, kuyruğu hala kıl kuyruktu ama güzelleşmişti. 6 ay sonra ise yakışıklının önde gideniydi, kuyruğu bile saçlı saçaklı, uçuş uçuştu artık. Biz bile inanamıyorduk gözlerinin, tüylerinin ve huyunun suyunun güzelliğine.

İyileşmesi itibarıyla karşılıklı sevgi ve ilgimiz arttı. Artık her sabah yatak odamıza gelip bizi bir kontrol ediyor, uyuyorsak rahatsız etmeden kokluyor, gözümüzü açmıyorsak puff deyip yere yatıp bekliyor, uyanmışsak bir heyecanla kuyruk pat pat pat duvara çarparak heyecanlı heyecanlı koklamalar, bazen küçük yalamalarla sabah seremonisi başlıyor. Benle ilişkisi başka, benim Bey’le ilişkisi başka, üçümüz birlikte bambaşka. Misal ben aşkım kabardığında gidip sıkıştırıyorum, mıncıklıyorum, özellikle yatağında sere serpe horlaya gırlaya yatıyorsa seviyorum okşuyorum. Hoşuna gidiyor gitmesine ama vıcık vıcık bir sevgi talebinde veya şımarıklığında bulunmuyor. Biraz tadını çıkarıyor sonra ya pozisyon değiştiriyor ya kalkıyor Bey’in yanına gidiyor ya da ‘free’ takılıyor diyelim. Coffee’nin tam doğum gününü bilmiyoruz, ama biz Şubat başında sahiplendiğimiz için doğum gününü de böyle bir milad ilan ettik. Dolayısıyla da kendisini Kova burcu sayıyorum! Bendeniz gibi. Tamam işte diyorum, vıcık duygusal bir bünye değil, sevgiyi yettiği kadar alıyor, sonra fazla ilgiden sıkılıp gidiyor.

Bugün 8 Ocak. Coffee 11 aydır bizimle. Bizim Bey’in kucağında yattığına (Bey’in itinalı çalışmaları sonucu!) çok şahit oldum ama benim kucağımda uzun uzun yattığı, yatıp da kaldığı pek vaki değildi.

Bu gece eve geç geldik. Her zamanki tezahürat yapıldı, kapıda kavuşmalar, öpüşmeler, koklaşmalar. Tabi bir de 2 aydır bizde kalan kuzeni Gandalf var. 2 köpek çok sevişiyorlar ama Coffee’nin evini, yatağını, sahiplerini paylaşma durumunu da unutmamak gerek. Ara ara üçümüz birlikte olsak hissini geçiriyor bize. Bunu ancak köpeği olan anlar sanırım.

Velhasıl kelam, bu gece benimle özel bir temas durumları var. Ben kanepede uzanıyorum, bu da yerde kanepenin yanında sürekli gerinip ilgi isteyen bir tip. Elimi yere uzatıp başını okşadığımda kokluyor gibi yapıp uzun uzun elimi, parmaklarımı, içini dışını teker teker yalamalar. Sonra bir ayaklanıp kanepenin önüne geçme ve arkasını dönüp oturma durumu. Bu tip durumlarda ya hadi kalk dışarı çıkalım ya da acıktım mesajı veriliyor. Hiçbirinin konuyla ilgisi yok. Daha yeni yemek yendi, dışarı çıkıldı. Coffee oğlum, noldu, gel yanıma. Arkasını dönüp melul bir bakış ve yine önüne dönüp bekleme. Bir iki tekrar çağırma ve ı-ııh hareket yok. Ben gittim yanına, sarıldım. Kafayı soktu koltuk altıma, orda duruyor. Sevdim, okşadım, konuştum, oğlum sen beni mi özledin bu akşam diye. Cevap verdi, kucağıma doğru patiyi attı, kıvırıp üstüne yerleşti ve yattı.

Kaldım. Kıpırdamadım. Bakalım dedim ne kadar dayanacak. Nefes almalar derinleşti, hafif ıslıklı sesler geliyor gidiyor. Ben de yavaş yavaş okşamaya devam. Kafa kalktı, hop öbür bacağıma yattı. Yarım saat kucağımda kaldı. Son dakikalarda belim ağrımaya başlamıştı ki dışarıdan köpek havlamalarına irkildi, kulaklar kalktı, şöyle bir bakındı. Ben de fırsattan istifade içeri gittim.

Dönerken duydum içeride su içiyor. Salona geçtim. Gelmedi. Seslendim. Yine gelmedi. Yanına gittim, suyun başında oturmuş bekliyor. Yine sessiz bir çağrı. Çağırdı. Gittim. Noldu dedim? Yattı yanıma, sırtını bacağıma dayayıp gerinip pati atarak. Bir yarım saat daha geçirdik öyle.

Ve ben 1 sene sonra ilk defa çok ama çok duygulandım. Gözlerim doldu. Belki de Coffee geldiğinden beri ilk defa ona böyle teslim oldum. Anda kaldım. Ve düşündüm: Bu karşılıklı bir aşk değildir de nedir?

*****

Bu eski yazıya yeni bir dipnot düşme ihtiyacı hissettim. Coffee’yi sahiplendiğimizde THRM’deki en bakımsız ve kötü durumdaki köpeklerden biriydi. Barınaktaki her köpek bu kadar sağlıksız, uyuz, hastalıklı ve uğraş gerektiren koşullarda değil (ve bu barınaktakilerin suçu da değil). Bazıları var ki (cins veya kırma) eve götürüp bir yıkama üstü aşısını yaptırsanız tamamdır. Paşa paşa yeni köpeğinizle yeni hayatınıza başlayabilirsiniz. Barınak köpeklerini gidip yerinde görün, onlara fırsat verin. O kadar çok el üstünde tutulup pat diye sokağa terkedilen köpek var ki.. Biri neden sizin gönlünüzü çelmesin? Coffee’yi sahipleninceye kadar oldukça sık, sürekli, farklı barınak ziyaretleri yaptık, ama bu başka bir yazının konusu..

*****

Yazının orijinali için buraya bakabilirsiniz.

Neslihan

mindmills.wordpress.com

***

Bu yazı hoşunuza gittiyse bunlar da ilginizi çekebilir: 

Köpeğime duygusal bir yazı numero 2

Günün sürprizi Gandalf

Çocuklarla köpek diyalogları