köpeğimi eğitemiyorum!

Posted on 18 Şubat 2013 tarafından

7


Bu sürecin bana öğrettiği en önemli şey; köpeğimi eğitmeden önce mutlaka onu tanımam gerektiği olduğu. Maya’yı tanıdıkça, onu “insana benzer hale gelmesi” için eğitmek yerine onun “ihtiyaçlarını karşılama” konusuna daha fazla odaklandım.

Eğitim, öğrenilenlerin davranışa yansımasıdır. Köpekler için ve diğer hayvanlar için de bunu kullanıyoruz. Eğitim!

Mahalle bekçisi...

Mahalle bekçisi…

Peki, ne bekliyorum eğitimden? Leylek leylek havada, yumurtası tavada dediğim anda köpeğimin patileri havada olsun! Aman da çok akıllı köpek, aman da her denileni yapıyor! Ufff muhteşem vallahi.

Türkiye’nin yeteneklerinden biri seçilen Max (sanırım ismi buydu) için de “aman da ne akıllı köpek, her denileni yapıyor, anlıyor! Hayret bir şey!” cümlelerini birinci seçildiği zaman çok duydum. O zaman düşündüm ki bir canlının insana ne kadar çok benzediğini gördüğümüzde onun “akıllı”, “süper zeki” olduğuna kanaat getiriveriyoruz.

Eğitim başlarken!
Maya evimize ilk kez girdi ve eve girer girmez yaptığı ilk iş girişteki halıya işemek ve salonda ki masanın altındaki halının da üzerine pislemek oldu. “Eyvah!” dedim, “tuvalet eğitimi beni zorlayacak”. Tuvalet eğitimi için özellikle dişi köpeklerde sekiz – dokuz aylık olana kadar çiş problemine çözüm bulamayacağımız bilinciyle yaklaştım olaya.  Biraz da kendimi onun yerine koydum. İki saatte bir ben tuvalete gittiğime göre daha bebek olan bir canlının iki saatte bir tuvalet ihtiyacı duyması çok normal. Bu yüzden Maya’yı olanaklarım el verdiğince ya iki saatte bir dışarı çıkarttım ya da gazetesinin serili olduğu küçük tuvalete götürerek kapı açık şekilde ve yanında durarak çişini yapana kadar bekledim. Eve çiş yapma problemi Maya dokuz aylık olduğu zaman tamamen çözüldü. Kakasını eve yapmaması için ise hiçbir çaba harcamadım desem yeridir. Nereden geldiği bilinmez bir asaleti var haspamın. Evi olarak sahiplendiği hiçbir yere kakasını yapmıyor. Şu an bahçeli bir evde yaşıyoruz. Çok sıkışmadığı sürece bahçeye ne çiş ne de kaka yapıyor. İlginç! Ama bu da böyle bir hayvan.
Ha eve hiç kaka yapmadı mı? Yaptı tabii ki! İki kere gazetesinin üzerine, iki kere de hiç göstermemiş olmama rağmen balkonun en ücra köşesine. Bunun yanı sıra her iki saatte bir gerçekleşen tuvalet törenlerimizde kakasını da dışarı yapması gerektiğini az çok kavradı kızımız. Tuvalet eğitimi, Maya’nın kendi bulduğu bir yolla, ihtiyacı için dışarıya çıkması gerektiğini haber vermesi ile son buldu.
Eğer çok sıkışmışsa ve acilen dışarı çıkması gerekiyorsa kapının üzerinde bulunan anahtarı bir burun darbesi ile şıngırdatıyor. O zaman giyinip dışarı çıkmanın zamanı olduğunu anlıyorum. Eğer gidip dümdüz kapının önünde yatıyorsa “hadi çıkalım, aceleye gerek yok ama fazla da sallanma!” demektir. Çok sıkıştım artık çıkalım lütfen!

tuvalet eğitiminin ardından!
Tuvalet eğitimini Maya’nın gizli asaletinin de sağladığı yardımla kolayca çözdük. Sıra geldi itaat eğitimine. Tasmalı itaat ve yürüyüş eğitiminde hiçbir sorunumuz yok. Her meraklı köpekte olduğu gibi çekiştirmek suretiyle o kokudan bu kokuya sürüklenme sürecini bizde yaşadık. Kayışlı eğitimin gereklerini yerine getirerek yürüyüşümüzü düzene soktuk. O ileri doğru çektiğinde ben de bazen hafif bazen sert uyarılarla geri çektim. Bir şekilde ritmimizi tutturduk. Buradaki kilit nokta herkesin sınırını bilmesi!

Buraya kadar yazdıklarımı şöyle bir gözden geçirince “yahu ne kadar kolay ve mükemmel bir köpekmiş!” diyiverdim kendime. Atalarımız ne güzel demişler; “dışı seni yakar içi beni!”

tasmalar elimizde uzun ipler belimizde biz gideriz kedi peşine!
Gel gelelim Maya’nın eğitimi ve itaati reddettiği noktalara. Başka bir ifadeyle benim, klasik ya da Cesar eğitim yöntemleriyle çözemediğim noktalara. Bir kediyi aniden gördüğünde, birkaç keresinde omzumu çıkartacak, bir keresinde de kaldırım ve araba arasına sıkışmak suretiyle neredeyse bacağımın kırılmasına neden olacak şekil ve şiddette, çekiştirme huyu var bizim süt danasının. Peki bunu nasıl çözmeye çalışıyorum? Bazen Maya’dan daha köpek oluyorum! Ondan önce etrafı kesiyorum. Kediyi ondan önce görürsem olayı telkinlerle hafifçe atlatıyoruz. Eğer boş bir anıma gelirse ve şiddetle çekme eylemi gerçekleşirse o zaman tasmadan geri çekerek onu durduruyorum. Önce “ne yapıyorsun sen?” fırçasını kayıyorum. Sonra da dikkatini başka bir yöne çekmeye çalışıyorum. 4 yıldır bunu tam olarak çözemedim. Ama üzerinde çalışmaya devam!

tüyme öncesi!

tüyme öncesi!

Daha 3 ya da 4 aylıktı. İki apartmanın bahçesi arasında Maya’yı yakalayabilmek için tam 2 saat peşinden koştum. O zaman anladım ki geri çağırma komutuyla ciddi sorunları olan bir yavru girmişti hayatıma.

Bu yakalama oyunu Maya büyüdükçe sınırlarının da genişlemesi ile birlikte tüyme eylemine dönüştü. Tasmasız olduğu durumlarda geri gelmesini sağlayabilmek ise 3 yılımı aldı desem yeridir. Ceplerimde sosisler, elimde tasma! Maya nerde? Ya kedi kovalama peşinde ya da onun için sosisten daha önemli olduğunu düşündüğü herhangi bir şeyi koklamak için uzaklarda… Ankara’da yaşadığımız mahallede an içerisinde gözlerden kaybolması ile ünlüdür Maya. “E o zaman tasmalı gezdir sende!” cümlesini duyar gibiyim.

Maya enerji sınıfı yüksek köpeklerden. Aslında evde yaşamaması gereken gillerden. Ama artık çok geç! Bu nedenle tasmasız enerji boşaltımı eylemlerini gerçekleştirmek durumundayız. Ne kadar uzun yürürsek yürüyelim koşarak kendi etrafında birkaç tur atmadığı sürece enerjisini tam olarak normal seviyeye çekmek pek mümkün değil. Şimdilerde yaşının da verdiği olgunlukla birazda olsa duruldu tabii olarak.

enerji atım seansı!

enerji atım seansı!

Tüymelerinin sayısı artınca araştırmacı ruhum devreye girdi ve bunu neden yaptığını bulmaya çalıştım. Sonuç; merak. Evet! Maya en az bir kedi kadar meraklı bir köpek. Merakın yanında sabit fikirlilik ya da inat olarak da adlandırılabilecek karakter özelliği de işin içerisine eklenince sonuç; tüymek. Eğer dikkatini bir şey çekmişse ve bir koku almışsa üzerinden iki gün geçmiş bile olsa ilk fırsatta gidip o şeyi keşfetmek zorunluluğu hissediyor.

Bunu keşfetmemle birlikte tasmasız enerji atımı seanslarında tüyme alışkanlığı giderek azaldı. Ama bitmedi. Öncelikle Maya’yı daha iyi gözlemlemem gerektiğini fark ettim. Gözlemler esnasında ise merakını cezbeden herhangi bir şey olup olmadığını Maya’nın beden dilinden anlamaya başladım. Hareketleri ile tepkilerini bütünleştirdim. Her şey havayı koklamasıyla başlıyor. Eğer oyun oynarken, birden oyunu kesip hava koklandıysa kesin tüyülecek demektir. Havayı koklamaya başladığı anda olaya müdahale edip hemen tasmayı taktım çoğu zaman. Eğer zamanımız müsait ise onunla beraber kokunun geldiği yöne doğru gittim. Kokunun geldiği yönde çoğunlukla ya bir kedi ya bir köpek ya da sokak köpekleri için konulmuş bir kap yemek çıktı karşımıza. Bir keresinde tüyme eyleminden sonra geri geldiğinde ağzı taze fasulye kokuyordu. Taze fasulyenin toptan ve cepteki sosislerden daha cazip olduğunu düşünen bir köpek ile birlikte yaşamak bazen oldukça zor olabiliyor. Merak ettiği için tüyme eylemleri devam ediyor. Bunun yanı sıra sert bir şekilde “buraya gel!” diye mahalleyi inletecek bir şekilde bağırınca, sesin şiddetinden midir bilinmez, bir an duraksayıp geri geliyor ya da fazla uzaklaşmıyor. Maya işin içerisinde olunca pek durağan bir yaşamımız olamıyor maalesef.

eğlence ekibi

eğlence ekibi

Şu sıralar ise tüymelerinin temelinde eğlence var. Evde oturmaktan daha eğlenceli olduğunu düşündüğü bir şey var ise bir anlığına arkamı dönmem gözden kaybolması için yeterli. Şimdiki eğlencesi mahallemizde yaşayan beş sokak köpeğinin takıldığı bahçede gidip onlarla sere serpe yayılmak. Açıkçası henüz eğlenceyi nasıl anladığını ve bunun için geliştirdiği davranışı çözebilmiş değilim ama tüydüğünde nerede olacağını biliyorum. O bahçede, sere serpe… Yazıldığı kadar kolay değil aslında.

Her tüymesinde geri geliş süreleri farklı oldu. Bir keresinde 10 dakika bir keresinde 5 saat… Ama ben her seferinde aynı duyguları hissettim; ben bu hayvanın ihtiyaçlarını karşılayamıyor muyum? Sorumluluğunu aldığım bir canlının ihtiyaçlarına yanıt veremiyor olmak benim için baş etmesi zor bir duygu. Eminim ki birçok köpek sahibi için de bu böyledir.

sonuç olarak!
Söz konusu Maya olunca hikayeler uzar gider. Sözü toparlamak gerekirse; “köpeğimden şikayet etmeden önce onu tanımam gerek!” cümlesi benim felsefem haline geldi.

bir enerji atma seansı daha!

bir enerji atma seansı daha!

Önceleri öfkeyle karşıladığım davranışlarının nedenini çözdükçe öfkem azaldığı gibi onunla geçirdiğim vakitler daha zevkli hale gelmeye başladı. Her tasmasız gezintinin ardından iki saat Maya’yı aramak yerine önlem olarak önceden tasmalamak iyi bir çözüm oldu. Eğer ki tüyme eylemi gerçekleştiyse, daha önce dikkatini çekmiş bir şeyi hatırlamak, onu nerede bulacağım konusunda bana ipucu verdi ki bugüne kadar hiç şaşmadı!

Ne zaman ki ben değişmeye başladım o zaman daha uyumlu hale gelmeye başladık. Artık tüymeden önce gözüme bakıp “ben bi gidip gelcem!” diyor. O an ki ruh durumuma ve zaman kısıtımıza göre ya hadi git bak diyorum ya da hayır yanıtını veriyorum.  Garip bir şekilde dinliyor! Dinlemediği zamanlar da oluyor…

Maya eğitim almayı ve boyunduruk altına girmeyi sevmeyen, özünde işi gücü olan kendiliğinden bekçi ruhlu bir hayvan. Eğer bir görevi varsa, bu görevleri çoğu zaman kendi yaratıyor, oldukça mutlu bir hayvan.

Bu sürecin bana öğrettiği en önemli şeyse; köpeğimi eğitmeden önce mutlaka onu tanımam gerektiği olduğu. Maya’yı tanıdıkça, onu “insana benzer hale gelmesi” için eğitmek yerine onun “ihtiyaçlarını karşılama” konusuna daha fazla odaklandım. Maya’yı tanıdıkça aramızdaki uyumun nasıl geliştiğine şahit oldum ve bu sayede bir köpekle hayatı paylaşmak daha keyifli hale geldi.

DamlaMaya