köpeğimin sığınakları

Posted on 24 Nisan 2013 tarafından

4


Çocukken masaların altında olmayı severdim. Özellikle kalabalık aile toplantılarında belki bir sığınak hissiyle, belki çatısı olan bir evde ayrı bir dünya yaratma hayaliyle insanların ayaklarının arasında dolaşır, kikirdeşir, oynardım. Suç ortaklarım da olurdu. Bazen kardeşim bazen kuzenlerim. Hem sığınma hissiydi beni oraya çeken hem de büyüklerden ayrı bir gizlenme ihtiyacı.

Biz büyüdük, yetişkin olduk. Bizim neslin çocukları ve köpekleri yerimizi aldı. Bu içten gelen sığınma, korunma ve kendi dünyasını yaratma güdüsünü ufaklıklarda ve Coffee’de birebir gözlemliyorum. Coffee hem çocuklarla birlikte olmayı hem de başını korunaklı bir yere sokmayı çok seviyor. Bazen Coffee zaten masanın altında yerleştiği için çocuklar peşi sıra dolanıp ona yanaşıyorlar bazen de tam tersi köşe kapmaca oynuyorlar. Masa altında çocuk ve köpekler bir şekilde buluşuyorlar.

Çocuklardan bağımsız olarak, köpekler altına sığınacakları korunaklı bir alanı seviyorlar. Masa sığınılacak tek ‘dam’ değil onlar için. Evde ve iç mekanlarda her türlü sehpa, sandalye, koltuk, kanepe, yatak, döşek bu işlevi görebiliyor. Hatta bu ‘dam’ın illa katı bir malzeme olması da gerekmiyor. Bazen bir örtü oluyor, bazen bir perde veya bir mobilya eteği. Bütün vücut dışarıda kalsa bile kafadan yukarısı birşeyin altına saklı kalmışsa o gizemli ve korunaklı dünya kurulmuş, büyüsü çalışmış oluyor.

Coffee, sosyalleştiğimiz kalabalık zamanlarda hem ayağımızın altında, bizimle yakın temasta, hem de kendi bireyselliğinde, rahatlığında olduğu masa ve sandalye altı konumlanmasından farklı olarak, evdeki yatağımızın altına sığınmayı özellikle seviyor. Yatağımızın çok da yüksek olduğunu sanmayın sakın. Aksine, bir köpeğin (veya Coffee’nin) sığabilmesi için yeterince alçak nizam denebilir. Coffee’yle ilgili sığınma ve kendi dünyasına çekilme gözlemim şu.

Ne kadar sıkışıksa o kadar iyi.

Evdeki düzende Coffee’nin yatağı koridorda konuşlanmış durumda, fakat yatak bizim odamızdan rahatlıkla görülebiliyor. Kapımız her zaman açık. Bazen çok yorgunsa bizden önce gidip yatak odasına yatağın yanına, yere ilişiyor. Kafasını örtünün altına, bazen de bizzat yatağın altına sokuyor. Biz yattıktan sonra bu pozisyon değişebiliyor. Bazen kalıyor bazen kendi yatağına geçiyor. Değişmeyen tek şey sabah seremonisi.

Sabah erkenden gelip bir beni bir Bey’i usulca kokluyor önce. Gözümüzü açarsak yandık. Koşarak gidip bir oyuncak alıyor ağzına yatağından, gelip fır dönmeye başlıyor yatağın etrafında kalkalım diye. Dütdürüdüt öttürüyor oyuncağının düdüğünü durmaksızın. Yok eğer pas vermeyip ‘hadi yat oğlum’ dersek yatağın kenarına oturuyor önce arkası dönük. Sessiz duruşta bekliyor öylece. Sonra paldır küldür kendini koyverip yere yatıyor kenara paralel. Biz de uykuya dalıyoruz tekrar. Ne zaman bizim kalkma vaktimiz geliyor bakıyoruz hemen Coffee’nin yerine. Kendi yatağında yoksa eğer, hmm, demek ki bizimle, odada. Yere, yatağın yan taraflarına bakıyoruz. Bazen bir pati, bazen bir kuyruk, bazen bir burun. Bazense iz yok. Bayağı yok. Bey’le fısıltı halinde konuşuyoruz.

  • Nerde bizimki?

Pat pat pat. Yatağın altında biri var!

  • Aaa Coffee, burda mısın sen?

Dink donk dunk kafa çarpma sesleri.

Fışır fışır sürünme etkisi.

Pffrrrr bir nefes veriş.

Duruş, kalış.

Gelen giden yok.

Biz uyandık, ama daha kalkmadık. O da yerini belli etti, henüz teşrif etmedi.

Hem yatağın altında, kendi dünyasında, memnun. Hem bize yakın mesafede. Tam altımızda!

  • Hadi bakalım. Yemek yiyelim. Acıktın mı oğlum? Kalk bakalım.

Bazen bizimle birlikte hareket edip çıkıyor, bazen kendi yatak altı krallığında kalıp uyuklamaya devam ediyor. Taa ki bizim artık onunla ilgilenmediğimizi anlayıp bizi yanına çağırıncaya kadar.

  • Vof! Vuf! Viyk! Hav! Gelin çıkarın beni burdan! Hev, hüv, hav!

Sığınmak ve kendi dünyasına çekilmek isteyen oğlan şimdi ilgi isteyip, bir de üstüne yanına çağırıyor çıkarın beni burdan diye iyi mi?

YatakAlti1 YatakAlti2

Eh, şimdi birlikte olma vakti tabii. Kalkıp bütün oyuncaklarını salona taşıyacak, harhurhır çekiştirip hırlayacak, yemeğini yiyecek, dışarı çıkacak. Ohooo daha neler neler.

Bütün bu aktiviteler bitince a aa, ne olsa beğenirsiniz?

Bizimkinin öğle uykusu vakti geliyor, hooop sehpanın, masanın, oturduğumuz koltuğun altında yerini alıyor. Uyuklamaya başlıyor.

Fıs-fıs-fıs-fıs-fıs-fıs. Hrrrrrr. Fıs-fıs-fıs-fıs-fıs- Hrrrrr.

Ona baktıkça ben de çocukluğumdaki günlere, masa ve sehpa altı zamanlarına dönüyorum. Coffee’nin suretinde o günleri yad ediyorum. Bazen de dayanamayıp yanına giriveriyorum. Kimi zaman oynarken kimi zaman uyurken. Eh bendeniz zamanın masa altı çocuğu, şimdiki Coffee’nin insanı, bazen yatak üstü bazen sehpa altı dayanağı. Biraz sığınma biraz ayrı dünya yaratma. Hepsi bizim değil mi ya?

KoltukAlti

Neslihan

mindmills.wordpress.com