Dost’la yürüyüşlerin bağımlısıyım. Her ne kadar bir çiftlikte yaşıyor olsak ve köpeğimiz serbestçe etrafta dolanıyor olsa da, Dost’un bizimle uzun yürüyüşlere ihtiyacı var.
Yürüyüşler fiziksel ve zihinsel egzersiz imkanı sağlıyor. Enerjisini bu şekilde atması, sıkıntı ile çiftlik içinde inekleri, tavukları kovalamasını, etraftan ayakkabı kapmasını engelliyor.
Bunların yanında, yürüyüşlerin bir anlamı daha var – ki bence bu en önemlisi: köpek ve insanı arasındaki bağı güçlendirmek ve taze tutmak. Yürüyüşler sırasında köpeği ve insanı arasındaki görünmez bağ görünür oluyor. Özellikle de doğada tasmasız yürüyüşlerde. Ilginçtir, bana göre tasma bağı olmayan köpek, insanına daha sıkı “bağlı” oluyor.
Köpeklere fısıldayan adam, Cesar Millan‘ın yürüyüşe verdiği önemi bilirsiniz. Cesar’ın neredeyse her davranış sorununa önce tasmalı bir yürüyüş önermesi dikkatimi çeker. Cesar bu yürüyüşlerde insanın liderliği ele geçirmesini salık verir: Köpek insanının yanında veya gerisinden gelmelidir.
İki noktada bizim uygulamamız Cesar’ınkinden farklı: İlki biz genelde tasmasız çıkıyoruz yollara. Köy yeri burası, tasmayı ne insan bilir, ne de köpekleri. Dost’un da bir itibarı var yani.
İkinci olarak, yürüyüşlerde Dost önde gidendir. Evet, bu da Cesar’dan ayrıldığımız ikinci nokta: Dost önde, ben arkada. Bisikletli olduğum zamanlar, Dost’a yetişebiliyorum, ancak yarış değil ya bu. Amaç keyif almak.
Benim Dost’la tecrübeme göre, yürüyüş sırasında kimin önde olduğunun önemi yok. Kesin olarak ‘izleyen’ o ve ‘izlenen’ -yani ‘yürüyüşün başı’ – benim. Bir yola saparsam izler, durursam bekler, dönersem veya ıslık çalarsam gelir.
Bu uyumu sağlamak için ne mi yaptım? Sanırım sadece ona güven ve saygı duydum. Onun benim kararlarıma duyduğu saygı kadar, ben de onun ihtiyaçlarına saygı duyuyorum. İçsel anlaşmamız böyle. Etrafı koklamak mı istiyor, tamam; bir köpek arkadaşıyla oyuna mı dalacak, tamam; yüzmek mi istiyor, tamam… Bunlar onun doğal ihtiyaçları.
Ah, herşey toz pembe değil elbet! Yürüşlerimiz sırasında bazen komşuların tavukları, koyunları, inekleri Dost’un oyun hedefleri olabiliyor. Riskli bir bölgeye geldiğimizde, yapmaya çalıştığım iki şey var: ilki heyecanlanmadan sakin kalmak ve olacaklara davetiye çıkarmamak. İkincisi onun vücut dili ve yüzünü okumaya çalışmak. Kulaklar öne döner, ağız kapanır, yürüyüş yavaşlar ve gözler hedefe kilitlenirse, az sonra olabileceklerin sorumlusu Dost değil, benim. Yapmam gereken Dost’un dikkatini başka birşeye yönlendirmek: “Hayır oğlum! Bırak!” ve yürüyüşe davet ederim. Heyecanın devam ettiğini farkedersem, sakin ve güvenli bir şekilde Dost’a yaklaşır ve tasmasını takarım. Oradan yan yana sakince geçeriz. Eğer bisikletli isem, tasma takamam ama o bölgeden son sürat geçerim ve o da beni takip etmek zorunda kalır ve risk arkada kalır 🙂
Bazı günler hiç yürüyesim olmadığında – özellikle de kışın – kendimi müzikle canlandırma yolunu deniyorum… Kulağım müzikte, gözüm Dost’ta yürüyoruz. Kimse görmeden dans temposunda hoplaya zıplaya yürüyoruz Dost’la. Yürüyüşlerde insanının enerjisinin köpek için önemli olduğunu düşünüyorum. O yüzden müzik bazen kaçınılmaz.
Bu bahar döneminde köpeğinizle keyifli yürüyüşler dilerim. Bol bol doğaya atın kendinizi. Uzun uzun yürüyün, koşun, bisiklete binin, yüzün, oynayın. Yaşasın bahar geliyor…
Zeynep Bilgi
lesliYan
30 Mart 2012
Öncelikle şunu söylemem lazım: Dost çok yakışıklı! Tanışmak istedim kendisiyle. 🙂
Köpekler rutin isterler, düzeni severler. Günlük yürüyüşler de bu rutinin bir parçasıdır. Siz ister çiftlikte ister bahçeli evde oturun, köpeği salıp kendi başına işini halletmesini, koşmasını, enerjisini atmasını beklerseniz, onu bu düzen ve ihtiyaçlardan mahrum bırakmış olursunuz. Aynı bir çocuğa kural koyup onun düzenini belirleyen anne babalar gibi köpeklerimizin de aynı yönlendirmeye ve paylaşıma ihtiyaçları var. Size katılıyorum.
Bizim ara ara gittiğimiz bir orman kulübemiz var. Coffee’yi sahiplendikten sonra ilk olarak ormana gittiğimizde, bir şekilde ilgimiz dağıldı ve birlikte sabah yürüyüşlerimizi yapmadık. Coffee nasıl olsa dışarıdaydı, istediği zaman dolaşır, koklar, istediği zaman yatar uyurdu. Baktık ki sürekli kulübenin altına girip yatıyor, pek bir hareket yok, duruma uyandık. Şehirdeki düzenimiz bozulduğu için bizi beklediğini anladık. ‘Hadi oğlum, kalk gidiyoruz’ dediğimizde fırlayıp çıktı, beraber dolaştık. Ondan sonra gördük ki tuvaletini yaptı, otları koklayıp kopardı yedi, çimlendi, av aradı vs. Neden böyle özgür olabildiği bir yerde yatıp kaldı? Çünkü şehirde alıştığı düzeni ve paylaşımı aradı.
İstanbul’da her sabah Coffee’yi ben yürüyüşe çıkarıyorum, akşam da benim Bey bu görevi üstleniyor. Benim Coffee’yle rotam farklı, onlarınki farklı. Bunu biliyor ve benimle olduğunda sadece bizim beraber gittiğimiz yerlere doğru beni götürmek istiyor. Bunu benim Bey’e yapmıyor, ikimizle de ayrı paylaşımları olduğunu biliyor. Biz tasmalı yürüyüş yapıyoruz, şehir hayatının dinamikleri açısından daha doğru buluyoruz, ama ormana, doğaya, serbest ve rahatça dolaşabileceği bir yere çıktığımızda kayışını çıkarıyoruz, bol bol koşturup koklatıyor, aratıyoruz. Hele yanında kuzeni Gandalf da varsa..seyreyleyin yarışlarını. 🙂
Zeynep Bilgi
31 Mart 2012
Çok teşekkür ederiz. Dost’un yakışıklı bulunması çok hoşumuza gidiyor 🙂 Kuzgun’a yavrusu güzel gelirmiş. Benim yakışıklı, iyi huylu oğlumdur o.
Paylaştıklarınız için ayrıca teşekkür ederim. Anlattıklarınız muhteşem. Köpeklerin insanı ile bağını anlatmak için çok iyi bir örnek. Ben ve eşim de Dost’la yürüyüşlerde farklıyız: bazen farklı rota, farklı tarz. Dost ikimize de uyum gösteriyor gerçekten, aynen Coffee gibi. Bu köpeklerden öğrenecek çok şeyimiz var.
Burcu
29 Haziran 2012
Köpekle yürüyüş çok keyifli. Özellikle de bol ağaçlı güzel bir parkur varsa. Şu anda yaz olması ve her yerin çok kalabalık oluşundan ötürü biz kendimize, Istanbul’a yakın, uygun yerler arıyoruz, bu konuda önerileriniz varsa paylaşırsanız çok seviniriz.
Basak
01 Temmuz 2012
rota olarak serbest mi gezdirmek istiyorsunuz? O zaman sabah çokerken saatlerde gidilebilecek kilyos ve şile sahilleri sanırım uygun olacaktır, özellikle hafta içi iyi oluyor. Hafta sonu ise bu yerler de insan doluyor. Onun dışında belgrad ormanları olabilir bunlar, aslında haftasonu trekking yapan firmalardan da yeşil turlara kabul ediyorlarsa kopekle katılabilirler. Ben eskinden sarıyer tepelerinde evler çok yokken aralardaki tepelerde Efe ile dolaşıyordum serbest.
kurt
30 Ekim 2012
bende çok sevdim köpeğinizi maşallah benim de bir tane rottweilerim var. bazen bende salıyorum ama yanıma gelmediği zamanlar maalesef kızıyorum ve sinirleniyorum özellikle bir köpek yada kedi gördüğünde o yürüyüş biraz eziyete dönüşüyor tek şikayet ettiğim konu bu 😦
zeynepbilgi
01 Kasım 2012
🙂 Tabi ki bir köpek veya kediyi insanına tercih etmesi çok normal.
Ama sizi anlıyorum. Bazen tehlikeli olabilir dönmemesi. Ve insanı çileden çıkarabilir. Ama siz yine de çileden çıkmayın ve dönmediğinde sinirlerinize hakim olmaya çalışın.
“Sinirli bir insan mı, yoksa kedi mi” diye aklından geçirdiğinde tabi ki kediyi tercih edecektir. “Insan’ım elinde bir sürprizle beni bekliyor olabilir” diye düşünürse gelme ihtimali daha yüksektir.
Bir de, sürekli köpeği çağırmaktan kaçınmak gerek. Bir kere çağırdınız gelmedi… Arkasından sürekli “gel, gel, gel diyorum” diye seslenmenin ve ses tonunuzu her seferinde artırmanın hiç bir etkisi olmadığını tecrübe etmişsinizdir. Hatta geleceği varsa da artık gelmeyebilir. Çünkü sinirleniyor olduğunuzu hisseder.
“Gel komutu” bence çok değerli bir komut. Yani eğer uyulmayacaksa, en baştan sarfedilmemeli. Hani kral demiş ya, “uyulmayacağını bildiğim emirler vermem” diye. Aynı şey. Çünkü uyulmadığı her durumda bir sonraki sefer de uyulmayabileceği fikrini öğretmiş oluyorsunuz.
Eğer çağırdığınızda gelme olasılığı yüzde 20 ise, bırakın gitsin. Veya köpeğin peşinden gitmesinde önemli bir sakınca yoksa bırakın gitsin.
Bir kere çağırdınız ve gelmedi. İkinci kere çağrımak yerine başka bir yol deneyin. Mesela ben şöyle yapıyorum. Ani bir hareketle ters istikamette koşmaya (ya da hızlıca yürümeye) başlıyorum. Arkamdan bakıyor, “kalmak mı, gitmek mi” diye biraz düşünüyor ve yüzde 80 geliyor. Yani olasılığı yüzde 20′den yüzde 80′e çıkarıyorum. Siz de başka yollar deneyebilirsiniz.
Kısacası bence hiçbir köpeğin çağrıldığında gelme ihtimali yüzde 100 olamaz. Hele kendi öz güveni yüksek karar vermeyi seven ırklarda (ki sizinki ve bizimki o sınıfta) bu olasılık azalıyor. Dolayısı ile mesele bu gibi durumları önceden azaltmaya çalışmak.
Kolaylıklar dilerim… Bloga tekrar bekleriz. Ve lütfen yine fikirlerinizi paylaşın. Sevgiler.
kurt
01 Kasım 2012
teşekkür cevabınız için ama gerçekten çok zeki adı gibi kurt bir yere koşuyor gibi yapsam gelir ama sonra bir şey olmadığını görünce bir daha ki sefere yutmaz aynı numarayı 🙂 geri dönmesini sağlayacak tek güç sosis 🙂
köpeğin adı sarı
04 Mayıs 2016
Oda iyi bizimki dışarda hiç bir şey görmüyor ( köpekler dışında)
Tasmasız dolaştırmayı nasıl sağlıyorsunuz ? Doğrusu ben eğitim tasmasıyla bile zor dolaştırıyorum😀
zeynepbilgi
04 Mayıs 2016
Güzel soru 🙂
Aslında ilk zamandan beri biz tasmasız dolaştırıyoruz; tasmalı dolaşmaya sonradan alıştı diyebilirim.
Bunda etken yaşadığımız yerin müsait olması idi.
Dost, zaten bahçede yaşıyor. Eve giriyor, ancak esas yaşam alanı bahçe. Bağlanmadan, özgürce yaşıyor. Dolayısı ile, özgür kalır kalmaz koşturmaya başlayan ve söz dinlemeyen köpekler gibi değil. Özgürlüğe doymuş, esas istediği insanı ile birlikte yürümek.
Ayrıca çağırdığınızda gelmesine alıştırmak, yanınıza geldiği her anı güzelleştirmenizle mümkün. Çağırsanız da, çağırmasanız da, size geldiği her an onu sevgiyle karşılayın; ödül maması verin, aferin deyin, sıvazlayın, oyun oynayın vs. Dolayısı ile yanınıza gelmek bir zevk olsun onun için.
Yazarlarımızdan Selcen Keskin’in bu konu ile ilgili güzel bir yazısı vardı; tavsiye ederim:
https://kopeklerveinsanlari.com/2013/03/05/soz-dinlemeyen-kopek/
Umarım faydalı bulursunuz. Selamlar.
spleen
24 Kasım 2017
Merhaba, Benim derdim oldukca büyük çünkü köpeğimin cinsi Şivava yani oldukca küçük:) Benimle tanıştığında 16 aylıktı şuan 21 aylık.Bunu belirtmemin nedeni benimle tanışmadan önceki hayatını çok iyi bilmiyorum fakat pet shop ve birkaç kötü sahiplenme talihsizliği varmış. Yaşadığımız yer dışarıda koşturup oynaması için oldukça müsait fakat ben onu tasmasız salamıyorum çünkü sokak köpeklerinin ona zarar vermesinden korkuyorum.Yaklaşık 10 tane sokak köpeği sürü halinde yaşıyor ve köpeğim onları gördüğünde havlayarak çılgınlar gibi koşuyor ve tabi bende arkasından çağırarak koşuyorum ama inanın sakın kalmam imkansız, o kadar aklım çıkıyor ki düşmüşlüğüm kendimi paralamışlığımda var malesef:)Genelde büyük köpeklerin tepkisi ona gülüp gelmek oluyor fakat bunda arkasından benim can havliyle koşuyor olmamında etkisi var diye düşünüyorum. Eğer ben koşmasam eninde sonunda karşısındaki köpeği sinirlendirip zarar görmesinden korkuyorum çünkü sürekli havlıyor. Bahçede beslediğim 2. bir köpeğim var ve ilk işi dışarı çıktığında onuda kışkırtıp çılgınlar gibi yolda bir 300-500 mt kadar koşmak oluyor.Öyle zamanlarda sinirlendiğimi korktuğumu elbette gizliyorum ve sevecen bir halde çağırıyorum ve şevinçle aynı hızla bana geri dönüyor. Yani yürüyüşlerimiz esnasında tasma eziyeti çekmesine hadi razıyım fakat gün içinde dışarıyı camdan izlemesi yerine istediğimde salayım ve bahçedeki köepeğimizlede vakit geçirebilsin ama nasıl yapacağımız bilmiyorum.
İkinci korkumda evin önünden geçen araçların peşine koşması. Ben şuanda bunu önüne geçmek için bilgiğiniz yol kenarında bekleyip araç gözlemek,yaklaşan bir araç görüncede ona çaktırmadan kucağıma alıp oyalamak oluyor. Yani ben dışarıda çaktırmadan onu saatlerce gözlemeyede razıyım ama büyük sokak köpeklerini görünce onu tutmam imkansızlaşıyor. Bu arada dost olduğu köpekler var tanıştığında dost oluyor ama 10 kişilik iri bir tayfayla tanıştıramam…
Bu sebeplerden ötürü cam kuşu oldu:) Bir başka sorunumuz beni çok seviyor tek odak noktası benim ve evden çıktığımda çok üzülüyor. Ben yokken pür dikkat gözü kapıda beni bekliyormuş. Arkamdan konusuyormuş ( üstelik evde yalnız değil) Bir saat dahi evden ayrılsam bu durum değişmiyor. Kıyamadığım için bende ev kuşu oldum onun gibi.
Başka endişelerimde var var ama konu başlığı dışında olduğu için başınızı şişirmek istemiyorum açıkçası:)