köpek pansiyonları macerası!

Posted on 12 Ekim 2012 tarafından

6


Maya ile çok uzun zaman ayrılıklarımız oldu. İş için bir yerlere gittiğimde kendisi de pansiyonun yolunu tuttu.

“Bütün gün bir yerde kapalı kalıyor! Yazık!”, “ama seni özlemeyecek mi?” cümlelerine çok zaman farklı yanıtlar verdim. Ama bir keresinde biri “yazık, bütün gün evde kalıyor, sıkılıyordur hayvan!” diyince tepemin atması ve ellerimi belime koymak suretiyle “Kime yazık be?!? Sabahı köründe kalk iti gezdir, sonra akşam eve git koşa koşa, hanım efendi enerjisini atsın diye bir saat peşinde koş! Bir de üstüne üstlük vicdan yap garibandır diye! Şimdi soruyorum kime yazık? O ne yapıyor? Ye iç yat…” diye çemkirivermişim. Bu yanıtım hayvan severler tarafından hoş karşılanmasa da akıllarda soru işareti de oluşturmadı değil.

Şaka bir yana Maya’nın insanı olduktan sonra ilk yolculuğa çıkışımda epey bir zorlandım. Kime bırakacağımı ve ne koşularda kalacağını kestiremedim. İlk tercihim bir çiftlik oldu. Eve geç kalacağım zamanlarda ya da hanımı yeteri kadar gezdiremediğim bazı zamanlarda gündüz bıraktığım bir “köpek eğitim!” çiftliği vardı. Oraya bıraktım. Geri aldığımda epeyce mutlu ve yorgundu. “Doğru yer!” diye düşündüm.

Tabii ki hikayemiz bu çiftlik ile uzun sürmedi. Maya’yı gündüz bıraktığımda ve hafta sonlarında götürdüğümde kendisinin sorunlarından da bahsediyordum ama bu konuda bana yardımcı olamıyorlardı. Henüz bir yaşına gelmeden önce Maya hanımımızın ciddi bir itaat sorunu vardı. Gitti mi gelmez… Bu çiftlikteki eğitmen arkadaşlara anlatıyordum ama onlar için pek önemli olmayan bir konuyu sanırım benim başarısızlığım olarak görüyorlardı ve bana bu konuda pek yardımcı olmuyorlardı. Ta ki Maya bir gün 1,5 metre yüksekliğindeki tel çitlerin üzerinden atlayarak kendini çiftliğin etrafındaki yeşil çayırlara salmaya karar verene kadar. Akşam bizim danayı almaya gittiğimde “Damla Hanım, artık size inanıyorum! Yarım saat peşinden koştum! Gelmedi!” dedi eğitmen arkadaş (bana inanmadıklarını da bu cümleden anladım). Tabii ki bu çiftlik ile olan münasebetimiz burada son buldu.

Çiftlik arayışına giriştim hemen. Öyle veterinerde bilmem kaç metre kare kafeste tüm gün kapalı kalmasını istemiyordum. O sıralarda Maya’nın kankası olan Gümüş’ün bazı zamanlarda kaldığı bir çiftliği keşfettik. Sevimli, sıcak bir yerdi. Lakin biraz hijyen sorunu vardı.

10 günlük bir seyahatimde nasıllar ki acaba diye Selin’i aradım. Sonra da aramasa mıydım acaba dedim. Maya danası kocaman bir benjamini (yeşil yapraklı çiçek olur kendisi) gün gün yemek suretiyle dibine kadar indirmiş. Tamam! Bu anlaşılabilir bir şey. Yavrucak Gümüş kendisiyle oynamadığı için sıkılmış yemiş çiçeği de e be köpek sen çiçeklere bunca sene dokunmamış olan Gümüş’ü yoldan çıkarmayı ve suçuna ortak etmeyi nasıl başarırsın? Selin’in toplu fırça kayma töreninin ardından ben aramışım. Neyse ki Selin sabırlı çıktı da benim bebeyi sokaklara salıvermedi!

Selin ve Gümüş’ün İstanbul’a taşınması ile birlikte bu güzel yoldaşlık hikayesi maalesef son buldu. Gönüllerimiz hala bir! O ayrı!

Ben de Ankara’da kalan mahzun şahsiyet olarak Gümüş ve Maya’nın birlikte pati patiye gittikleri çiftliğe gitmeye ve Maya’yı pansiyon için oraya bırakmaya devam ettim. Orada en çok sevdiğim şey anlayışlı olmalarıydı. Maya, çiftlikteki tüm delikleri ve dışarı çıkılabilecek tüm noktaları keşfetti haliyle. Çiftliğin sahibi “ben bir daha bu köpeği almam!” demek yerine “12 yıldır bu işi yapıyorum, Maya gibi olan bir de kangalımız vardı. O delik bulamadığı zamanlarda tellerden atlardı! Maya da detektör gibi valla! Her deliği buldu! İyi de oldu! Biz de kapatırız şimdi onların hepsini.” diyerek hoşgörüsünü gösterdi.

Bir gün ben çıkarken “bir an önce içeri alınız, bunun gözü dışarıda, benim arkamdan kesin kaçacak bir delik bulacak!” dedim. Tamam dediler. Lakin henüz çiftlikten fazla uzaklaşmadan telefonum çaldı. Tahmin edeceğiniz gibi bizimki yine bir delik bulup tüymüştü. “15 dakika kadar bekleyin, yukarıda bir şeylere kafayı takmıştı, ona bakıp gelir kapının önüne” dedim. 20 dakika kadar sonra telefonum çaldı, kapının önüne gelmiş, geleni geçeni kesiyormuş. Maya bu! Kafasına koyduğunu yapacak!

Bu çiftlikle ilgili olarak da hayal kırıklığı yaşadım bir süre sonra. Bir keresinde Maya’yı aldığımda bütün gün kapalı kaldığını ve tuvalet için bile çıkarılmadığını, kendine koşarak gidip kakasını yapacak bir yer aramasından anladım. Maya Hanım’ın kendileri, nereden geldiği belli olmayan, asil ruhlarından ötürü yattıkları yere çiş ve kaka yapmama konusunda oldukça hassaslar. Bu ilgisizlik bir süre daha devam etti. Çiftlikteki iş yoğunluğu arttıkça ciddi bir hijyen sorunu da baş göstermeye başladı. Çiftlikten her geri aldığımda yıkamak zorunda kaldım bizim danayı. Seyahatlerim sıklaşınca da bu bir sorun haline gelmeye başladı.

Bundan sonraki arayışlarımda ki fazla uzun sürmedi, tecrübelerden kaynaklı olsa gerek kriterlerim değişti. Önceliğim Maya’nın canının sıkılmaması değil fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanması ve evde yaşayan bir köpek olarak en azından minimum hijyen koşullarının sağlandığı bir yer olması oldu. Gerek ısırılma tedavilerinin gerek kafa göz yarmalarının gerekse rutin tedavilerinin yapıldığı Başkent Hayvan Hastanesi benim için en iyi çözüm oldu. Pansiyon için kalan köpekler günde en az iki kere dışarı çıkartılıyor. En az yarım saat dolaştırılıyorlar. Bunun bir rutin olduğunu Maya ile orada geçirdiğimiz zamanlardan çok iyi biliyorum. “Aman da bugün çok yoğunduk da köpekleri çıkartamadık!” gibi bir durum söz konusu olmuyordu çünkü köpek gezdirme işini yapması için ayrı bir kişi çalışıyordu.

Cümlelerin sonuna gelmek gerekirse; köpeğinizden uzak kalmanız gerektiği zamanlarda, bence, öncelikle onun temel ihtiyaçlarının karşılandığından emin olduğunuz yerlere bırakmayı tercih edin. Koşup oynaması vb. onun ikincil ihtiyaçları. Seyahatlerin geçici olduğunu unutmamak gerek. Ben bunu birlikte yaşamaya alışmak olarak nitelendiriyorum. Nasıl ki siz ona alıştıysanız o da bazı durumlarda sizin tercihlerinizi ya da zorunluluklarınızı kabullenmek durumunda.

damlamaya