Maya ile hayatlarımızı paylaşmaya başladığımızda kendisi henüz 3,5 aylık bir canavardı. Maya’nın yeni hayatına başlaması ile birlikte bizim apartmanımız ve mahallemiz de yeni hayatına başlamış oldu.
Sabah gezintisinde günaydınlar, akşam gezintilerimizde iyi akşamlar. “Aaa köpek senin mi?” sorularına tarafımdan üretilerek verilen bin bir türlü yanıtlar. “Yok değil!”, “takılıyoruz şimdilik ama ilişkimize henüz isim vermedik!”, “bir arkadaşın!”, “benim!” vs.
Bir kısım hısımlar alışıp kendilerini anneanne seviyesine getirirken bir kısım hısımlar bırakın köpeği görüp tiksinmeyi benim yüzüme bile bakmamayı tercih etmeye başladılar. Tercihlere saygımız sonsuz!
Bazı ileri gidenler ise üzerime üzerime yürüyerek “çek şu köpeğini!” demeyi tercih ettiler. Bu tercihe de, aramızdaki mesafe korunduğu sürece, saygımız sonsuz.
Evimizde birbirimize alışmaya çalışırken 15 gün sonrasında bir mektup ile yöneticimiz “köpeğin” 15 gün içerisinde evden tahliye edilmesini, yoksa zorla apartmandan attırılacağını belirten bir mektup gönderdi. Ben de nostaljik olsun diye mektuba bir mektup ile yanıt vermek istedim ama babam engel oldu. “Yapma yavrum, ben konuşurum. Yöneticimiz aslında iyi bir insan.” dedi. Tamam dedim el mahkum.
Yöneticimiz benimle görüşmek istediğini belirterek kapısına çağırdı beni. Tamam dedim. Gittim. “Bu apartmanda 40 daire var, bu köpekle karşılaşmak istemeyen birçok insan olacaktır!” savunması karşısında istemsizce ukalalaştım. “Sayın yönetici; bu apartmanda 40 daire var. Her dairede ortalama 4 kişi yaşadığını düşünürsek toplam 160 kişi var. 160 kişiden olasılık dahilinde, bir kişi ile karşılaşmak istemeseniz ya da istemesem en az 40 kişinin bu apartmandan gitmesini istemem gerekir!” yanıtını vermek durumunda kaldım. Karşılıklı bir süre anlaşamamadan sonra herkes kendi yoluna gitti.
Bu mektupla ve konuşmayla beraber hukuksal süreçte “yöneticinin” ya da “apartman sakinlerinin” neler yapabileceğini araştırmaya başladım. Gürültü, koku, kirlilik konularının şikayet konusu olabileceğini öğrenip araştırmamı derinleştirdim. Elde ettiğim sonuçlar benim için iç açıcı yönetici için ise biraz iç karartıcı sonuçlar oldu.
Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre apartmanlarda bağımsız bölümlerde hayvan beslenmesi ya da beslenmemesi ile ilgili bir durum belirtilmemişken kanunun temel aldığı şey “rahatsızlık vermemek”.
Ulu manitu Google’da “apartmanda köpek beslemek” diye bir araştırma yaptığınızda karşınıza hukuksal süreçler, şikayetler ve hukuksal dilde yazılmış ve anlaşılması gerçek hayatta zor olan bazı ifadelerle karşılaşıyorsunuz.
Ben durumu gerçek hayat dilinde biraz özetlemeye çalışayım. Eğer apartmanınızın kuruluş (ilk yapıldığı zamana ait) yönetim planında “ortak ya da bireylere ait alanlarda (bağımsız alanlar) evcil hayvan beslenemez” ifadesi yok ise kimsecikler size karışamaz. Fakat böyle bir hüküm var ise size ve köpeğinize yeni bir apartmanın yolu gözüktü demektir. Bu sizin ve köpeğinizin ruhunun sağlıklı kalması için en iyi yol aslında.
Bu durumda sıkça karşılaşılan soru şu oluyor; “apartmanın yönetim planı var mı ki?”. Türkiye’de birçok apartmanın kuruluş yönetim planı yok. Sonradan yapılmış yönetim planları ile ilgili olarak da henüz bir hüküm yok.
Apartmanlarda köpek beslenmesi ile ilgili süreçler genellikle mahkemelerin vermiş olduğu kararlara göre belirleniyor. Bununla ilgili olarak birçok örnek dava ve kararı var.
Türk toplumu olarak evde köpek beslenmesine kökten karşı olduğumuz için apartmanda köpek besleme ile ilgili durumlar şikayet üzerine ortaya çıkıyor. Fakat şikayet eden için olay, köpeğin apartmandan hemen uzaklaştırılması şeklinde gelişmiyor. Süreç şikayet eden kişi ile yüz yüze konuşmanızla başlıyor. Eğer ikna edemezseniz belediyeden yetkililer gelerek şikayetin (gürültü, koku, kirlilik) “gerçek” olup olmadığına bakıyorlar. Eğer şikayetçi haklı ise durumu düzeltmeniz isteniyor. Durum düzeltmez ve “şikayetçi” inatçı çıkarsa ve siz de inatçıysanız olay mahkemeye taşınıyor.
Velhasıl kelam bir canlı ile hayatınızı paylaşmaya karar verdiyseniz ve bir apartmanda oturuyorsanız öncelikle apartman yönetim planına ulaşmanız gerekiyor.
Her şeyden önce hayatımızı paylaşmayı düşündüğümüz köpek için apartman koşullarının uygun olup olmadığına karar vermek gerek. Bakınız “bana cinsini söyle sana risklerini söyleyeyim“, “köpek istiyorum“, “ne cins köpek?” yazıları. Bunun yanı sıra herhangi bir kanundan bağımsız olarak bir hayvan sahibi sorumluluğu göstererek temel ilkemizin “rahatsızlık vermemek” olması gerekiyor.
DamlaMaya
basakpirtini
29 Ağustos 2012
Bizim bu konuda acımız çok büyük, bir blogumda anlatacağım ikinci köpeğim Efe havlıyor diye istemeyenlerin olduğu bir sitede çok mutsuz olmuştu, bu da onun sonu oldu malesef 😦
Selin Kılıçoğlu
31 Ağustos 2012
Havlamayı Belediye ekipleri, şikayeti yapanın evinden ölçmek zorunda (genel şikayetse apartman girişi vb olabilir). 90 desibelin üzeri ise yaptırımı var (90 desibel çok yüksek bir düzeydir). Tabii barışçı hayvansever olarak oralara varmadan çözümünden yana olursak, elektrikli tasmayı kesinlikle öneririm, zaten ilk 1-2 gün takarsınız pilini, sonra şartlanıyor 🙂
Diğer bir konu, şikayet Emniyetten işleme girmişse, Emniyete gidip ifade verdim/bitti diye yanılmayın. Emniyet onu Savcılık’a gönderiyor. Savcılık Ön Büro’dan ceza yazısı geliyor. 2004’te Ankara’da apartman yöneticisi şikayetçi olduğunda Savcılık’a 600 TL ödemiştim. Bunu ödemeyi atlarsanız kamu davasına dönüşüyor, kamu davasını kazanmak da imkansıza yakındır. Sevgiyle kalın.
damlamaya
31 Ağustos 2012
Elektrikli değil 🙂 elektroşoklu(ymuş) onların gerçek ismi 🙂
Bilgilendirmen için çok teşekkürler Selincim.